Başarısızlık: Kimlik mi, Deneyim mi?
- Gökçe Ilgaz
- 3 Eki 2024
- 2 dakikada okunur
Albert Einstein’ın tam 18 ay boyunca üniversitelere başvuru yaptığını ama asistan olarak kendisine bir pozisyon bulamadığını biliyor muydunuz? Dünyaca ünlü futbolcu Lionel Andres Messi, 2010 Fifa Dünya Kupası çeyrek finalinde, ülkesinin milli takımında oynuyordu. Bu kritik maçta, tek bir gol bile atamadı ve Arjantin Almanya’ya 4-0 mağlup oldu. Pop-art denince akla gelen belki de en ünlü isim olan Andy Warhol, 1956 yılında, “Shoe” isimli eserini New York Modern Sanatlar Müzesi’ne hediye olarak göndermişti. Müze ise, “nazik” bir mektupla, koleksiyona eseri kabul edemeyeceklerini, yeterli sergi ve depo alanları olmaması nedeniyle de yine “nazikçe” bu hediyeyi geri gönderdiklerini bildiren bir mektupla cevap verdi.
Bu ilk bakışta “başarısızlık” gibi görünen durumlar, ne Einstein’ın “dahi” kelimesiyle eş anlamlı hale gelmesine, ne Messi’nin dünyadaki en iyi futbolculardan biri kabul edilmesine, ne de “The Andy Warhol Museum”un Amerika’da tek bir sanatçıya adanmış en büyük müze olmasına engel olabilmiştir. Bu örneklerdeki insanlar, “başarısızlık” denebilecek bu sonuçları değerlendirirken “Ben başarısız bir fizikçiyim”, “Ben başarısız bir futbolcuyum”, “Ben başarısız bir sanatçıyım” diyerek, durumu bir kimlik olarak kabullenselerdi, muhtemelen bugün onları hatırlamayacaktık. Belki bazılarını tanımayacaktık bile.
Dünya’da olağanüstü becerileri, buluşları, yenilikçi yaklaşımlarıyla çığır açmış kişilerin bile hedeflerine ulaşamadıkları zamanlar olmuştur. Benzer biçimde, “başarısızım” diye kendine kimlik biçen herkesin de bir an durup düşündüğünde bulacağı çok sayıda başarısı vardır. Başarı ya da başarısızlık bir kimlik değildir!
Bir sonucu kimliğiniz ya da başka bir deyişle kişiliğinizin bir parçası olarak kabul ettiğinizde, kimliğinize uygun davranma eğiliminde olursunuz ve bir kader gibi aynı sonuçları tekrar tekrar yaşamayı sürdürürsünüz.
Kimlik olmamanın ötesinde, aslında, başarısızlık diye bir şey de yoktur; geri bildirimler, dersler, öğrenmeye yönelik kıymetli süreçler vardır. Einsten’ın şu meşhur aptallık tanımını hatırlatmak istiyorum: “Aptallık, sürekli aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemektir”. Hedefe giderken, istenen bir sonuca ulaşmaya çalışken, zaman zaman başarılı sonuçlanmayan denemelerimiz olur. Bu denemelerin sonucu başarısızlık değil, “başka bir şey yap” olarak okunması gereken bir geri bildirim sinyalidir aslında. Bir başka deyişle geliştirilebilir alanlarınızı fark etmenizi sağlar. Thomas Edison, şöyle demiştir: “Ben hiç başarısız olmadım, sadece işe yaramayan 10.000 şey keşfettim”
Peki kimlik olarak üstümüze almayalım da ne yapalım? Sonuçları görmezden gelip yolumuza mı bakalım? Elbette hayır. Bütün bu iki uca savrulan tavırlar yerine size önerim şu 4 adımı uygulamak:
Duruma cesaretle bak! (Ne oldu?)
Durumu iyice anla. (Nasıl oldu, neden oldu?)
Durumu değerlendir, analiz et. ( Ne olabilirdi? Ne farklı yapılabilirdi? Ne daha iyi yapılabilirdi?)
Derslerini al ve yola devam et! (Artık neyi farklı yapacağım?)
Siz siz olun, başarısızlığı kişisel kimliğiniz olarak kabullenmeyin. Bu tuzağa düştüğünüzü hissettiğinizde kendinize şunları sorun: Bu süreçte neleri başardım, neler fark ettim, neler öğrendim ve bir daha denediğimde neleri farklı yapacağım?
Sevgiler,
Comments